16 Kasım 2015

Şile Saklıgöl

Şile'ye defalarca gittiğim halde Saklıgöl'den habersizdim.  Özellikle İstanbul'da yaşayanların biraz kafa dinlemek, nefes almak için tercih edilebilecekleri güzel bir yer..Piknikçiler için tahta masalar var. Ücret karşılığı kullanabiliyorsunuz. Biz yiyip içmeden ruhumuzu doyurmaya çalıştık:) 

13 Kasım 2012

Beypazarı Gezisi



 Bayramın dördüncü günü Ankara Beypazarı'na gittik .
Vardığımızda vakit öğleyi bulmuştu. Belediyenin işlettiği Tarihi Taş Mektep adlı mekanda öğle yemeğimizi yedik. Yaprak sarması sahip olduğu ünü hak ediyor bence..Sunumu da çok hoştu.   



 Grubun diğer üyelerinin pek hevesli olmaması dolayısıyla, kızım ve yeğenimi alarak iki müzeyi ziyaret edebildim. "Yaşayan Müze" adı verilen konakta sizi karşılayan manzara..Tahtadan yapılmış oyuncaklar, hediyelik sabun ve nazar boncuklarının sergilenip, satıldığı bir bölüm..



















Eski mutfaklar..


Bu da girişte hemen sol tarafta, kumaşlar üzerine baskı yapılan bir yer. Ihlamur baskı deniyor. 


Ihlamur ağacından yapılan oyma desenlerle, beğendiğiniz deseni seçip kendi çantanızı ya da örtünüzü yapabiliyorsunuz. Ücret karşılığı tabi ki..Bu arada ıhlamur ağacının kullanılmasının iki nedeni varmış. Birincisi yumuşak bir ağaç olduğundan desenler kolayca oyulabiliyormuş. İkincisi ise diğer ağaçlarda bulunan ve ağacın yaşını belirten yuvarlak halkalar ıhlamur ağacında bulunmadığından desenlerde çatlama, yarılma olmuyormuş. Bize bu bilgileri veren fotodaki abi Macar bir vatandaş.. 

Sonrasında dolaştığım "Hamam Müzesi"nden görüntüler. 


Bu arada gümüş işçiliği (telkari) çok meşhurdur diye duydum. Bir heves gümüşçüleri dolaştık ama telkari dışında ne ararsanız var. Sanki ayıp olmasın diye bir iki parça telkari ürün bulunduruyorlar ama geri kalanı her yerde bulunabilen ve şu Osmanlı dizilerinden dolayı pek bir revaçta olan iri taşlı takılar..


  Sokak aralarında gezinirken geçmişe yolculuk yapıyorsunuz adeta.


Beypazarı havucuyla çok meşhur. Türkiyenin havuç ihtiyacının %60'ı buradan karşılanıyormuş. Neredeyse adım başı taze sıkılmış havuç suyu satılıyor. Hem de bardağı 1 tl.ye.. Bu arada Beypazarı ucuz bir yer. Safranbolu'yla benzerlik gösterse de fiyat açısından çok farklı. Ev yapımı tarhana, kurutulmuş sebzeler, pekmez vs. yapıp satan bir sürü girişimci bayan var. Alışveriş ettiğinizde poşete hemen kartvizitlerini de ekliyorlar. Kargoyla istediğiniz her şeyi gönderiyoruz diye..Baklavası meşhur ama o kadar toktum ki tadına bile bakamadım. Bir de en güzeli Beypazarı Kurusu..Gevrek tarzı şeylerden çok hoşlanmasam da hem tereyağlı hem de tarçınlı olduğu için çok hoşuma gitti. Alışverişimizi de yaptıktan sonra bu hoş yere veda edip evimize doğru yola çıktık. 

27 Mayıs 2011

Bosna'daydım..

Geçen hafta sonu 3 günlüğüne Bosna'ya gittik. Böylesi bir güzellik beklemiyordum doğrusu.. Gezdiğiniz her yerde size, su sesi eşlik ediyor. Ve her yer yemyeşil..





















Fotoğrafların çoğunu otobüs hareket halindeyken çekmek zorunda kaldığım için görüntüler ancak bu kadar oldu. Ama böyle bile çok güzel bence.. Burası Travnik. Bosna-Hersek'teki en güzel kulelere sahip yer. Osmanlı dönemi boyunca vezirlerin başkenti olmuş.



Tepelerde bir köy..Yaşanılası bir yer. Yol boyu gördüğüm hormonsuz çilekler beni mest etti. Dayanamayıp rehbere, "Kardeşim bir yerde duralım da çilek alalım. Senin için pek önemi olmayabilir ama biz hormonsuz, mis kokulu çilek yemeye hasretiz" dedim. Aradan yarım saat geçmedi ki, bir kasa çilek ve bir kasa kiraz , ziyaret ettiğimiz yerde ikram olarak geldi.
Bu sefer rehberimiz bana döndü ve " Demek ki o kadar çok istemişsiniz ki, dua niyetine geçmiş. Buyrun doya doya yiyin" dedi.
Her yer zümrüt gibi yemyeşil.


Bosna'da bunca güzellik arasında gezerken hayranlığı, mutluluğu ve hüznü bir arada yaşıyorsunuz. 1992-1995 yılları arasında olan savaşın izleri hala kendini hissettiriyor.
















Evlerin duvarlarındaki kurşun delikleri, bombaların yıktığı duvarlar, yarısı olmayan cami minareleri ve insanların mahsun, hüzünlü halleri içinizi acıtıyor. Yaşadıklarını unutmama adına izleri yok etmiyorlar. Bu da Neratva nehri üzerindeki tarihi Mostar köprüsü..Güzelliğinden dolayı ona "Taş kesilmiş ay" denmiş. Ancak Sırp ve Hırvat bombardımanından nasibini aldığı için yeniden yapılmış. Savaş sırasında sular altında kalan taşlar, dalgıçlar tarafından çıkarılıp, kullanılacak durumda olanlar tekrar kullanılmış. Bosna'da ergenlik çağına gelmiş genç erkeklerin bu köprüden atlaması gelenek haline gelmiş. Hatta köprü üstünde atlamaya hazır gençleri görmek mümkün.


 Bosna denince akla ilk gelen yerlerden biri kuşkusuz Başçarşı. Sebili, Gazi Hüsrev Paşa camii ve onun çevresinde  sıralanmış dükkanlarıyla, gezerken mutlu olacağınız ve hafızanıza hoş anlar  kaydedeceğiniz bir yer. Bir de Blagay Alperenler Tekkesi görülmeye değermiş. Ancak biz bazı aksiliklerden dolayı gidemedik. Çok da üzülmedim aslında. Tekrar gitmek için bir bahanem var artık) Rabbim nasip ederse tabii, inşaallah gidip görmek istiyorum.
Peki Bosna'da ne yenir? Boşnak böreği, köfte, baklava yiyebilirsiniz. Hem de hiç doyar mıyım endişesi olmadan..çünkü bir porsiyon köfte yaklaşık on tane, yanında pidesiyle birlikte yetiyor da artıyor bile..Üzerine de mis gibi bir kahve. Çünkü Bosna'da çaydan ziyade kahve tüketiliyor. Tedbirli davranıp yanımda termos götürsem de demleme çayın keyfini vermiyor. Ayrıca Blagay'da balık yeme şansınız da var. Hasılı kelam gidin görün. Ben çok keyif aldım. Pek çok duyguyu bir arada yaşayabileceğiniz güzel bir yer Bosna..
   

Bosna'da bir nesil yok edilmiş. Orta yaş insan görmek çok zor. Sadece yaşlılar, gençler ve çocuklar var. 35-50 yaş arası insan görmek pek mümkün değil. Ziyaret ettiğimiz köylerden birinde, 3 aylık bebekten, 85 yaşına kadar olan yaşlıların hepsi, köy camisinde toplanıp, bütün pencere ve kapıları zincirlenerek ateşe verilmiş. Bu sırada caminin ikinci katına çıkıp, camdan atlayan bir kadın kurtulmuş ve bacağı kırık bir vaziyette üç gün düştüğü yerde kalmış. Ve köy camisinden günlerce yanan insanların yağları akmış, bir de yanık kokuları..Caminin bir kısmında şu an vahşetin fotoğrafları sergileniyor ve bakamıyorsunuz. 

Fotoğraflı mezar taşı Müslüman mezarlığında yatan bir Sırp vatandaşına ait. Yıllarca kardeşçe, arkadaşça yaşadığı Boşnaklara neden bu zulmün yapıldığını bir türlü anlayamamış. Ve Sırpların yanında değil Boşnak kardeşlerinin yanında savaşmak istemiş. Savaş sırasında ölürse Müslüman mezarlığına gömülmek de kendi vasiyetiymiş. Bosna'da her yer çiçekler içinde. Mezarlıklar da dahil. Bir de çok acı olan "Pazar Yeri" katliamı var. Anlaşmaya göre sabah 5-7 arası ateşkes olan zaman dilimi. Ve insanlar bu saatlerde  pazar alışverişlerini yapıp, evlerine dönecekler. Ama caniler anlaşma filan dinlemiyor. Sırp generalin emriyle sivillere yönelik saldırı gerçekleşiyor ve 68 kişi orada paramparça oluyor. 100'den fazla yaralı insan. Gözlerinden akan yaşa kan karışmış çocuklar. İnsan denilen varlığın bu kadar acımasız, merhametsiz, kötü olabilmesini anlamak çok güç.  




Bu arada bilge kral Aliya İzzetbegoviç'in kabrini ziyaret etmeyi de ihmal etmedik. Avrupa'nın gözü önünde yapılan bu soykırımı Aliya'nın sözleriyle özetleyip bitireyim; "Ben Avrupa'ya giderken başım önümde eğik gitmiyorum. Görüyorsunuz, Allah bizi zor bir imtihandan geçiriyor. İnsanlarımız boğazlanıyor.Kadınlarımız ve çocuklarımız öldürülüyor, camilerimiz yıkılıyor ve biz, ne onları ne de kadınlarını ve çocuklarını öldürmek, kiliselerini yıkmak istiyoruz. Kazanacağız; çünkü öteki dine, öteki ulusa ve öteki politik duruşa saygılıyız. Çünkü aklı başında dürüst insanlarız."