27 Mayıs 2011

Bosna'daydım..

Geçen hafta sonu 3 günlüğüne Bosna'ya gittik. Böylesi bir güzellik beklemiyordum doğrusu.. Gezdiğiniz her yerde size, su sesi eşlik ediyor. Ve her yer yemyeşil..





















Fotoğrafların çoğunu otobüs hareket halindeyken çekmek zorunda kaldığım için görüntüler ancak bu kadar oldu. Ama böyle bile çok güzel bence.. Burası Travnik. Bosna-Hersek'teki en güzel kulelere sahip yer. Osmanlı dönemi boyunca vezirlerin başkenti olmuş.



Tepelerde bir köy..Yaşanılası bir yer. Yol boyu gördüğüm hormonsuz çilekler beni mest etti. Dayanamayıp rehbere, "Kardeşim bir yerde duralım da çilek alalım. Senin için pek önemi olmayabilir ama biz hormonsuz, mis kokulu çilek yemeye hasretiz" dedim. Aradan yarım saat geçmedi ki, bir kasa çilek ve bir kasa kiraz , ziyaret ettiğimiz yerde ikram olarak geldi.
Bu sefer rehberimiz bana döndü ve " Demek ki o kadar çok istemişsiniz ki, dua niyetine geçmiş. Buyrun doya doya yiyin" dedi.
Her yer zümrüt gibi yemyeşil.


Bosna'da bunca güzellik arasında gezerken hayranlığı, mutluluğu ve hüznü bir arada yaşıyorsunuz. 1992-1995 yılları arasında olan savaşın izleri hala kendini hissettiriyor.
















Evlerin duvarlarındaki kurşun delikleri, bombaların yıktığı duvarlar, yarısı olmayan cami minareleri ve insanların mahsun, hüzünlü halleri içinizi acıtıyor. Yaşadıklarını unutmama adına izleri yok etmiyorlar. Bu da Neratva nehri üzerindeki tarihi Mostar köprüsü..Güzelliğinden dolayı ona "Taş kesilmiş ay" denmiş. Ancak Sırp ve Hırvat bombardımanından nasibini aldığı için yeniden yapılmış. Savaş sırasında sular altında kalan taşlar, dalgıçlar tarafından çıkarılıp, kullanılacak durumda olanlar tekrar kullanılmış. Bosna'da ergenlik çağına gelmiş genç erkeklerin bu köprüden atlaması gelenek haline gelmiş. Hatta köprü üstünde atlamaya hazır gençleri görmek mümkün.


 Bosna denince akla ilk gelen yerlerden biri kuşkusuz Başçarşı. Sebili, Gazi Hüsrev Paşa camii ve onun çevresinde  sıralanmış dükkanlarıyla, gezerken mutlu olacağınız ve hafızanıza hoş anlar  kaydedeceğiniz bir yer. Bir de Blagay Alperenler Tekkesi görülmeye değermiş. Ancak biz bazı aksiliklerden dolayı gidemedik. Çok da üzülmedim aslında. Tekrar gitmek için bir bahanem var artık) Rabbim nasip ederse tabii, inşaallah gidip görmek istiyorum.
Peki Bosna'da ne yenir? Boşnak böreği, köfte, baklava yiyebilirsiniz. Hem de hiç doyar mıyım endişesi olmadan..çünkü bir porsiyon köfte yaklaşık on tane, yanında pidesiyle birlikte yetiyor da artıyor bile..Üzerine de mis gibi bir kahve. Çünkü Bosna'da çaydan ziyade kahve tüketiliyor. Tedbirli davranıp yanımda termos götürsem de demleme çayın keyfini vermiyor. Ayrıca Blagay'da balık yeme şansınız da var. Hasılı kelam gidin görün. Ben çok keyif aldım. Pek çok duyguyu bir arada yaşayabileceğiniz güzel bir yer Bosna..
   

Bosna'da bir nesil yok edilmiş. Orta yaş insan görmek çok zor. Sadece yaşlılar, gençler ve çocuklar var. 35-50 yaş arası insan görmek pek mümkün değil. Ziyaret ettiğimiz köylerden birinde, 3 aylık bebekten, 85 yaşına kadar olan yaşlıların hepsi, köy camisinde toplanıp, bütün pencere ve kapıları zincirlenerek ateşe verilmiş. Bu sırada caminin ikinci katına çıkıp, camdan atlayan bir kadın kurtulmuş ve bacağı kırık bir vaziyette üç gün düştüğü yerde kalmış. Ve köy camisinden günlerce yanan insanların yağları akmış, bir de yanık kokuları..Caminin bir kısmında şu an vahşetin fotoğrafları sergileniyor ve bakamıyorsunuz. 

Fotoğraflı mezar taşı Müslüman mezarlığında yatan bir Sırp vatandaşına ait. Yıllarca kardeşçe, arkadaşça yaşadığı Boşnaklara neden bu zulmün yapıldığını bir türlü anlayamamış. Ve Sırpların yanında değil Boşnak kardeşlerinin yanında savaşmak istemiş. Savaş sırasında ölürse Müslüman mezarlığına gömülmek de kendi vasiyetiymiş. Bosna'da her yer çiçekler içinde. Mezarlıklar da dahil. Bir de çok acı olan "Pazar Yeri" katliamı var. Anlaşmaya göre sabah 5-7 arası ateşkes olan zaman dilimi. Ve insanlar bu saatlerde  pazar alışverişlerini yapıp, evlerine dönecekler. Ama caniler anlaşma filan dinlemiyor. Sırp generalin emriyle sivillere yönelik saldırı gerçekleşiyor ve 68 kişi orada paramparça oluyor. 100'den fazla yaralı insan. Gözlerinden akan yaşa kan karışmış çocuklar. İnsan denilen varlığın bu kadar acımasız, merhametsiz, kötü olabilmesini anlamak çok güç.  




Bu arada bilge kral Aliya İzzetbegoviç'in kabrini ziyaret etmeyi de ihmal etmedik. Avrupa'nın gözü önünde yapılan bu soykırımı Aliya'nın sözleriyle özetleyip bitireyim; "Ben Avrupa'ya giderken başım önümde eğik gitmiyorum. Görüyorsunuz, Allah bizi zor bir imtihandan geçiriyor. İnsanlarımız boğazlanıyor.Kadınlarımız ve çocuklarımız öldürülüyor, camilerimiz yıkılıyor ve biz, ne onları ne de kadınlarını ve çocuklarını öldürmek, kiliselerini yıkmak istiyoruz. Kazanacağız; çünkü öteki dine, öteki ulusa ve öteki politik duruşa saygılıyız. Çünkü aklı başında dürüst insanlarız."